Dündar Köyü
  Dündar Köyü 1900-2008
 
Dündar Halk diliyle söyleniş şekline göre Bölgeler
Liste daha da arttırılabilir:
 Edirgöğnüğü Kuşsekü Gölkıyısı Arpa tarlası Hadil çayırı Kavak pınar Çukurun pınar İnin önü Gölün önü Ağcağran Böyük kaş kapulu kaya Tekkeğran kaş Almadibi Körcepınar Karabacak Yalunuz pınar Ötedere gavur mezarlığı Malasuragi,kizil in,delikli in,lalalik,sarp,agpunluk,keserin harmani,gürelik gözü,bekdesli,irmagin dere,topcugilin degirmen,misagilin degirmen,gen,(ALADANA),depecikbasi Catal cam Kütüklük  Karacamur Güccükcayir Yoncalik ve salak

Bir Değerlendirme,

1970 li ve 1980 li yıllarda, yaz aylarinda Dündar köyüne giderdik. İnsanlar uzun ömüre sahip, orta yaşlı ve yaşlı insanlardı. Uzun ömürlü olmanın sırrı, temiz hava, tahıl ürünleri, yoğurt, süt ve çiftçilik idi. Ayrıca sebze ve meyve idi. Kanserden ölüm olayı olmazdı ve neredeyse imkansızdı. Duymazdık. Erkeklerin çoğunluğu Viyana, Almanya ve İstanbul'da işçi idi. Yaşlı insanlar ve kadınlar Dündar köyünde ve özellikle Dündar yaylasında idiler. 1980 li yılların ortasına doğru, yaşlı insanların bir kısmı da vefat ettiler. Birden ne oldu ise oldu. Nisan 1986 da RUSYA, ÇERNOBİL de nükleer felaket oldu. Dündar köyü karadenize yakındır. Radyosyon rüzgarlar ile karadenize ve Dündar yaylası ve köyüne de büyük olasılıkla geldi. Su ve toprak ile etkileşti. Ağaçları, meyveleri etkiledi. Hayvanlar o radyosyonlu suyu içti, radyosyonlu otlari yediler. İnsanlarda öyle. Özellikle Dündar yaylasındaki kadınlar. Radyosyonlu ortamdan Dündardaki çoğunluğu yayladaki kadınlar da etkilendi. Özellikle bakın 1994 ila 2008 yılları arasında, Dündarlı kadınların kanserden ölenlerin sayısı 5 ila 10 arasında olabilir. En son BALTA ailesinden birini kaybettik. Bu sayı o zamanki Dündar yaylasındaki kadınların sayısı ile karşılaştırılmalıdır. Bu Dündarlı kadınlar, temiz hava, süt, yoğurt, tahıl fındık, yumurta, ceviz gibi ürünler ile beslenen ve çalışan insanlar. Daha uzun yıllar sağlıklı yaşamaları beklenir. 1970 li ve 1980 li yıllardaki duruma bakılırsa. Nisan 1986 daki nükleer felakettn sonra Dündar da görülme sıklığı neredeyse az olan kanser ne yazık ki bu insanları aramızdan ayırmıştır. Elbette bunlar benim yorumlarım ve gözlemlerim kimseyi bağlamaz. Çünkü ben 1970 ila 1980 arasında yazın bazı zamanlar Dündara gittim. En son 2000 yılında gittiğimde, ALMA dibindeki ağaçların yapısı bozuktu. ARmutların yapısı bozuktu. Bakımsızlıkta olabilir elbette. 1994 ile 2008 arasında Dündarlı kadınların bazılarının kansere yakalanıp aramızdan ayrıldığını duydum.

Dündar beşeri coğrafyasında yaşamış olan Dündarlıların kullandıkları öztürkçe kelimler şöyle listelenebilir. Özzellikle yeni nesillerin bilmesi dileği ile.
 Liste arttırılabilir: Övendere Anatut İdara Sacırak Tutacak Yunnak İlistir Irbık


 Dündarda Lakap (lağap) kültürü

 Dündarlılar muhtemelen oğuz türklerinin yaşadığı maverünnehir den originlendiler. Dolayısı ile bu insanlar, şehir Anadolu Selçuklu ve Osmanlı toplumuna göre, Ali efendi, Rıza bey gibi, efendi ve bey, zade, gibi sıfatlar kullanmadılar. Şunları kullandılar ve yıllar boyu o isimle anıldılar. Çünkü göçer-konar toplumun üyesi idiler.Bugün Dündarlılar büyük şehirlerde yaşıyorlar ve Lakap (lağap) kültürünü, özellikle genç nesil terk etmiş durumdalar. Lakaplar şunları. Gücümüze gitse ve kızsakta bu oğuz türklerinin öz kültürü ola gelmiştir. Göğ Hüseyin, Deli Balta, Cemek Hasan, Ağilik, Kürt Hüseyin, Kır Hüseyin, Mal oğlan, Kömüş, Cumuk, Kör aşna (deliğürt), Bekar fadik, Tay ahmet, Kipili, Ali avcı (Avceli), yanuk, Kıyak, Golük güden, mormini, imkar saru, yalak, mor mini, cittir, Ala daru, kör hacı, saf köylü, gülce, bedelci, doktor, kart yeter, sallabaş, gözel, şeyh, karameşe, küççük, küççük yeter, ködek hasan, budak, kadir ağa, ağbal, keküç, talaş sati, bütün fadik, kemter, tatlu, abili, Tiftik, göçkızı, kamaşali, karaali,güldek, tısığali, cici,laylon bebek, amuca,ceritali, köprülüdevrüş, gidik, ağkız, partalcı, teyin, tüfek, tosali, meğük, yağup Bunların çoğu aramızdan ayrıldılar. Tanrıdan rahmet diliyorum .Çoğunun bir tas katığını veya çökeliğini yemişiszidir. Melanları cennet olsun.
Dazlak, daydak, muşlak, çördük, yel atuğu, köroğlu, kel hümmet, harmancı, tombul aru, pilik, topal hümmet, dedeş, kuruçörek, şişelü, karaoğlan, boyacı, gözlük, sultuk, tekeninoğlu, körbekteş, şalak, morgöz, karaaltun, karasali, kartopu, uzun kirez, alanlu, kervansaraylu, tay, tayınoğlu, çakmaklununkızı, safiyenin kızı, veren, kıpığın torunu, saçlu, karamemmet, karebğin kızı, pırıl,

Kara Demlük



1970 - 1990 yılarda, Dündar insanı tarlalarda ekin biçerdi. Sabah çok erken Eşeğin semerine bir kara demkül bağlar ve tarlaya götürürdü. Hep merak ederdim. Bu demlük neden siyah. Özel mi satılıyor diye. İstanbulda yaşayan biri olarak dikkatimi çekerdi. İnsanlar öğle vakti ve canlarının çektiği zaman, çalu çırpı tolyaıp Ataş kayarladı. Üç taş bir aray getirilip, kara demlük te su ısıılırdı. Birisi gidip kara demliğe civarda bir pınar veya göz varsa su doldururdu. Kara demlük uzun süre dığılar ve kaynardı. Sonra çay demlenirdi. Kadınlar, genç kızlar çevreye bağırırlardı. Hadiin çay yaptım. İçeeek. Bardakar çıkardı. Çay kaşuğu eksik olurdu. Gofrek veya bir çöp ten kaşuk yapılırdı. Çay tabağı oradaki düzügün taşlardan biri olurdu. Neşe içinde çaylar içilirdi. Genlede çökelik olurdu. Domates ya olur ya olmazdı. Meşhur dündar ekmeği ile o insanlar neşe içinde çaylarını içerler ve karınlarını doyururlardı. ara sıra Kipili de gelirdi. Genelde Kipili bardağını      ve kaşuğu kendi taşırdı. Cebinden kendi çıkarırdı. Buna çok gülmüştüm ve şaşırmıştım. Sonra nedenini öğrendim. Evet dostlar, Kara Demlük, neden siyahtı. Çünkü ataşta demlük karardı. O insanlar onu parlatma gereği duymazlardı. Çünkü bi daha kararacaktı. Sürekli kullanıyorlardı. Tüp, doğal gaz yoktu ki..Onun için dündarlıların demlüğü sürekli kara kalırdı. O günler güzel günlerdi. O insanlar çok güzeldi. Kara demlüğü de ve o insanları da şimdi ben çok ama çok arıyorum..

 
EdikHasangilin kaş, 


Karamemmedin taksisi, Kalayçinin otobüsü ve Eşşekler 1970-1983 yılları arasında, Dündar köylüsü kışı geçirdikten sonra, yaz başlarında Edikhasangilin kaşı çok gözlediler. Bir umut kapısı, bir beklenti ve hayallerini süsledi. İstanbul, Viyana ve Almanya da yaşayan oğulları, kardeşleri Tokata geliyorlardı. Tokatta ya Karamemmedin taksisi ile özellikle Avrupalı olanlar Edikhasan gilin kaşa gelirlerdi. Ordan Dündara bağırırlardı. Eşşek getürün, hayva getürün diye. Yakını olanlar hemen köyün bütün eşşeklerine semer vurup, 8-10 eşşek alıp hızlı bir şekilde sürerlerdi eşşekleri. Eşşekler ile ırmağın dereye gelince yavaşlama olurdu. Çocuklar hemen eşşeğin terkisine biner, ırmağın karşısına geçerlerdi. Veya kütük vardı, ordan geçerlerdi. Kaha varıp, eşşeklere yükü taylarlardı ve köye gelirlerdi. Köylü gelenin başına toplanıp, kırıntı ve düdük yerlerdi. Özellikle İstanbul'dan gelenler ise Kalayçını otobüsüne binerleri. Otobüs öğle sonrası hareket eder, akşam saat 4 gibi değer yere gelirdi. Bazen de otobüsü tekeri patlar, 1, 2 saat gecikmeli gelinirdi. Değer yerden eşşek istenirdi. O eşşeklere yükler yüklenirdi. Alibeğgilin dereden, çataktan gelinirdi. Irmağa girip çıkılırdı. Karanlıkta bastırınca ay ışığıda olmayınca, yorgun argın, ırmağa dalıp çıkılarak karanlıkta köye varılırdı. 1983 ten sonra yollar yapıldı, şimdi Dündarlılar en lüks arabalar ile köylerine gitmektedirler. Hem edikhasagilin kaştan hemde dereden eşekler ile yükler ile Dündara zor bela ulaştığımı bilirim. Çok zevkli günlerdi.

WEb master da muharrem cukaci ismine rastladim. 1970 li - 1980 li yıllarda, yaz aylarında gittigimde 7-8 yaslarinda ki cocuk olmali. Sanirim o dönem kuz veya koç güdülürdü, o zamanlardan hatırlasam gerek aklima geldi. Halil ibrahim cukaci agbisi, Kemter dedesi harmanda düven sürerdi, kızak ile ot, ekin getirirdi. Evlerinin önünde otururken dedesini anımsarim. Bütün Fadik ebeniz yaylada, sistemi ayakta tutuyordu. Ablaniz vardi. onu da animsadim. Halil ibrahim çok atak güreşirdi o aklimda kalanlardan. O aralar Viyanaya gidecektiniz, gittiniz. Sanirim simdi 35 yasinda olmalisiniz. Ta o zamanlardan simdi Web master olarak bizlere bu web sayfasini olusturmus ve Dündar kültürüne himet ediyorsunuz. Yolunuz düserse o günleri konusabiliriz. Halil ibrahime selamlar. Avrupadaki tüm dündarlilarin gözlerinden öperim


Harman Makinesi,


TIĞ SAVURMAK, DÜVEN, ÖKÜZ KOŞMAK Dündarlılar uzun bir ekin biçme döneminden sonra, buğday ve saman elde etmek İçin harmana yığın yaparlardı. O yığına gözü gibi bakarlardı. Anadud ve dirgenle Evirip, çevirilerdi. Döven veya düven vardı. Alt kısmına keskin taşlar monte edilirdi. Zinciri vardı. Bir uzun ağaç ile boyunduruk ve zelveler ile takım oluştururdu. Boyun bağları da pek güzel olurdu. Öküz köylünün adeta mercedesi gibi idi. Öküzlere çocukları gibi bakarlardı. Çocuklar bunları güderdi. Öküz koşmak denilen bir Türkçe kavram vardı o dönem Dündar köyünde. Öküzler Düvene koşulurdu. Saatlerce öküzler düveni dönderirdi. Öküzler ayrıca kızaklar ile SAP getirme işide de kullanılırdı. Kadın, yaşlı, çocuk bu düvene binerdi. Ucuna çivi çakılmış övendere ile öküzler motive edilirdi. hoo! hoo ! naraları ile. Öküz bazen pislerdi. Hemen kürek veya saman ile öküzün mal boku denilen dışkısı alınırdı. Dışkı kıymetli idi. Bir kenara konurdu. Ağpuna ilave edilir. Tezek yapımında değerlendirildi. Düvene binmek keyifli idi. Bazıları sandalye koyardı. Düeşnler olurdu. Öküzler bazen yığının dışına çıkarlardı. Düven az da olsa zarar görürdü. Güneşin alnında saatlerce, günlerce o ekin ezilir, buğday ve samanda bir karışım, YABA ile yığın hale getirilirdi. Buna TIĞ denirdi. Teneke monte edilmiş dirgen veya çatallı YABA lar vardı. Hatırlarım. Harman vakti, katmer, işkeve, yoğurt, ayran Harman yapanlara güç ve enerji verirdi. Sonunda Harman makinesı ile TIĞ savurmak için insan aranırdı. Bulunurdu. Bu iş genelde güneş battıktan sonra yapılrıdı. Güneş var iken zor idi. Gece, sabaha kadar tığ savrulurdu. Uyku yok idi. Küçük çocuklar, makinenın altından buğdayları çekerlerdi. Kadınlar çuvalalra buğdayları doldururdu. Tığın tozundan korunmak için başa bez veya meşhur uzun mendiller boyuna sarılırdı. Harman makinesının elekleri vardı. Bazen iki kişi kolu döndüdürdü. PAT PAT PATPAT ..sesleri duyulurdu. Sonraları patoz çıktı. Ama az kullanıldı. Ağustos sonuna doğru. Sonunda, mal davar için saman ayrılırdı, un elde etmek için çuvallara buğday doldurudu. Herkes mutlu idi. Yardıma gelen kimseler karşılık beklemezdi. Onlarda onun işine yardımcı olurdu. Bir rekabet ve fesatlık yoktu. Paylaşma vardı, sonunda mutlu idi o Dündarlılar. O buğday eşeklere yüklenip, 8 ila 10 eşşek tay yapılıp ta değer yere götürdüğümüzü bilirim. Sıraya girilip o buğdaylar UN çevrilirdi. O dönem eşekler değeryer- Dündar arası zorluk çekmişlerdir. Bu undan Dündar ekmeği yapılırdı. Bir de Tokattan da un alınırdı. Buna Dündarlı kadınlar pevlike unu derlerdi. Bunu sonra sonra öğrendim, ne demek diye. Meğer FABRİKA unu demek istiyorlarmış.

 Seten, Setene taşı, gölün önü, YUNNAK


 Dündarda yunağın yanında setene taşı vardı. Bu arada bugün banyo yapmak veya duş almak kavramları o dönem için, daha öztürkçe kelime ile YUNMAK yıkanmak, o yerede YUNNAK denirdi. Bugün bu isimler şehir yaşamına ters düşüyor. Düşmemesi gerekir. Dündarlı bu setene taşını seyrek kullanırdı. Birkaç defa tanık oldum kullananlara. Belki güz döneminde kalmadığım içindir. Ortada içi oyulmuş bir taş vardı. O taşın ortasında büyük yuvarlak teker taşı vardı. Ortası oyuk idi. Bir uzun ağaç monte edilmişti. At, eşek veya öküzler koşulurdu. Setene taşıa buğday konur, sanırım bulgur ve yarma elde edilirdi. Acaba o setene taşı o hali ile halen gölün önüde mi ? Umarım ordadır. Korunması gerekir. Acaba o taşı Dündarlı kendisi mi yaptı yoksa bir yerden mi getirildi. Bir küçk tarihçesi olmalı. Oluşturulup bu web sayfasına fotoğrafı ile birlikte koymak harika olurdu !!!!

 Dündar ekmeği, köy ekmeği
Dündarda köy ekmeği pişeceğü gün, evin daha yaşlı kadını yayladan sabah erken gelirdi. Gelinler hamuru maya ile ekşilerdi. Maya kolu komşudan alınırdı. 1, 2 saat beklenirdi. Hamur ekşisin diye. O sırada çoluk çocuk odun yararlardı. Tecrübeli gelinlerden biri SACI ın altını küllerdi. Biraz su katılıp SAC ın altı küllenirdi ve ekmek pişmeye hazır hale getirilirdi. Ataş yaılırdı. Saç üzerine çok titizlikle oturtulurdu. Düz taşlar hazır edilirdi. Üçlü veya dörtlü sacırakalrın yanına düz taşlar konurdu. Hamur teknesinden hamur tek tek ağaç kepçe ile DASTAR lara dökülürüdü. Sıra sıra dökülürdü. Çoçuklar bu işi yapardı. Kepçe unlanırsa top top hamurlar, dökme işinde yapışmaz ve sorun çıkarmazdı. Sonra o hamurlar, ağaç masada OKLAVA ile yuvarlak ve yassı hale getirilirdi. Sacın üzerine atılırdı. SAC yağlanırdı. AKTARACAK denilen düz bir tahta ile bu iş yapılırdı. Biraz pişenler hemen el ile alınıp dik duran taşlara yaslandırılıdı. Pişenler elle diğer DASTARA şöyle bir atılırdı. Bu esnada evin yaşlısı dede glirdi. Genelde aç olurdu. Ekmeklerden 1, 2 si hemen yağlanıp, gelinler tarafından evin böyüğüne servis edilirdi. Bir tasta katık konurdu. Evin yaşlısı ekmeği gever ve bir tas katığı içer ve giderdi. Pişirme esnasında, tecrübeli yaşlı kadın, ekmek biraz yanınca, lanet olsun, naçar ayu vb. gibi naralar savururdu. Bazen gelinleri azarlardı. Bir çekişme muhakkak olurdu. Ekmek genelde 2 haftalık ve uzun süreliğine pişirilirdi. Pişen ve soğuyanlar DASTAR dan alınıp, uzun sepetin veya gıdığın içine konurdu. Üzeri örtülürdü. Ateş daha sonra korlaşırdı. En sonun da da ince hamurlar açılıp, yağlanıp, kat kat üst üste konur ve gömbe yapılırdı. Bu gömbe, külün altına SAC yardımı ile konur ve sabaha kadar yavaşça pişerdi. Ertesi gün yaylacı ekmeklerden alır yaylasına gider, tarlacı da ekmeklerini alıp tarlasına giderdi. Ekmek bir süre sonra sepet içerisinde ÇİLLENİR di. Bozulmaya yüz tutardı. ÇİLERDİ denirdi. Yaylacı bunları alıp, ineklere ılık su ile YAL yapardı. İtler de yerdi. Ekmek ısraf olmazı. Ekmek sepetlerini ve gıdıkları Tay Ahmet yapardı veya Almus veya Tokattan alınırdı. Evin tavanında gıdıklardan bolca bulunurdu.

Dündarda Bakkal,
Çerçi 1970 – 1980 li yıllarda Dündarda 2 bakkal var idi. Bir Eski muhtar keküç hasan bakkalı idi. Bakkal kendisi, eşi eyüp gilin güllü, oğlu ve kızı Altun bakardı. O zamanlar kapı anahtarlarında bir örgülü ip anahtarlık idi. Diğer bakkal ise Tekenin oğlunun idi. Kendisi veya eşi göçkızı bakardı. Bakkalda bisküvi satılırdı. Karton kutular da idi. Bisküvi, tuzsuz ve şekersiz ve kalın idi. İstanbul daki bisküvilere benzemezdi. Kırıntı olarak şeker ve leblebi var idi. En çok satılan çay bardağı idi. Dündar da çay çok içilirdi. Bardak çok kullanılır ve kırılırdı. Bu bakımdan bu bakkalara çok sövülürdü. Bu sövme (küfür) ye gülünürdü ve kimseye batmazdı. Kimsede gücenmezdi. Dündara has bir özellikti. Gaz lambası ve idara da satılırdı. Kara lastik de satılırdı. Kadın ve kızlar için renkli plastik ayakkabılar da var idi. Hatta hatırlarım kadınların giydiği bu plastik ayakkabılar, 1995 ten sonra İstanbul da bir ara moda olmuştu. Fes ve öynük bulunurdu. Başka şeylerde varmıştır muhakkak. Bir de ara sıra çerçi gelirmiş. Ben bir kere rastladım. Ivır zıvır her şey satardı. Eşek ve At ile dolaşırdı. Hatta yayladan da geçerdi. Çerçi lafı Dündarlılar arasında kullanılırdı. Arasıra karpuz, meyve satan sebzeciler de gelirdi. İnsanlar karpuz alırdı. Bunları gölün önündeki kürüne atardık, soğurlardı. Harman zamanı güzel olurdu. Daha sonra bu bakkallar kaybolup gitti. Minübüsler çıktı. Minübüsler Bekülüden Aziz idi. Sonraları Terlikten bir minübüs eklendi. İnsanlar gereksinimlerini Almus ve Tokattan sağladılar.

Löküs, idara, gaz lambası, el feneri


 

Dündarda Elektrik 1993- 1995 arası bağlandı. Eskiden elektrik yoğ idi. İnsanlar idara, gaz lambası ve Löküs ile aydınlanma ihtiyacını giderirdi. İdara ve gaz lambası, hayat ve odalarda kullanılırdı. Dündarlılar , ev ile ağır veya ağıl arasındaki kısma HAYAT derlerdi. Geniş bir alan idid. Tavuklara burada yem verilirdi. Hayvalanlr su içerdi. Odun yarılır idi. Mal, davar yem vermek vb. gibi faaliyetlerde kullanılırdı. Dündarlılar erken yatardı. Yatana kadar idara ve gaz lambasının yanında metel oynarlardı. Masal anlatırlardı. Ayı, kurt, beyaz çarşaflı yaratık hikayeleri gerçekmiş gibi Anlatılır ve korku yartaılırdı. Epey korkumuşumdur. Bu da eski türk kültürünün bir özelliği olsa gerek. El feneri Tuvalete gitmek için kullanılırdı. Pil ile çalışırdı. Pil kıymetli idi. Dündarlılar Tuvalete gitmeye, dışa çıkıyım, bi su döküyüm derlerdi. Irbık kullanırlardı ve her evde ırbık olurdu. Gaz lamdasının lambası siyahlnırdı. Gaz yağı tokattan veua Hafitken alınırdı. Bir de Löküs var idi. İnsanlar bunu cem yaperken kullanırlar idi. Her evde var idi. Biraz daha aydınlatır ve uzun süreli kullanılırdı. Yani feri kuvvetli idi. İçinde beyaz bir delikli bez var idi. Alt kısımında gaz yağı konulurdu. Yakması hüner isterdi. Tavan asılırdı. Bir ses çıkarır idi. Şimdi, Dündarlılar, o dönemin idarasını, Löküsünü ve gaz lamabasını var ise İStanbuldaki dernek Lokaline getirip koysalar da bir görsek, Lokal aynı zamanda bir müze olsa. Zelve, boyunduruk, dirgen getirilirse, konsa, tutacak getirilse konsa. Helki, bakraç getirilse konsa. Nasıl olur ?

 Dündar da cittir,
Topçugilden di. Dündarlılar ona cittir derlerdi. Esas adı Abdullah, addulla idi. Çocuklar ondan çekinirdi. Çocukları kovalardı. Irmağın derede özel bostanı ve meyve ağaçları vardı. Orarya gözü gibi bakardı. Çocuklar korkusundan oraya adım atamazdı. Kara bir eşeği vardı. Cittirin öküzü yoktu, otu ve ekini eşeği ile getirirdi. Kuldürük adında eşi vardı. Kıymetli bir insandı. Bekar fadik ve Avcelinin kardeşi idi. Cittire yardımcı olurdu. Cittir akşam evine geldiğinde, evinin önünde kendine has bir oturma tarzı vardı. Çömelirdi. Çok iyi ataş kaydığı söylenirdi. Çok iyi çay demlermiş. Eşeği çok iyi taylardı. Temiz giyinirdi, üzerine çamur sıçratmazdı. Eşeğin üzerinde elinde nacak var idi. Bir şeyleri kesmeyi severdi. Civara (sigara) olarak, tütün içerdi. Özünde iyi bir insandı. Karısı ve kendisi ot, ekin biçerdi. Makbule adında kızlarını evlndirdikten sonra, yalnız yaşadılar. Kendine has sövmesi vardı. Yüzü sertti. Gülmezdi. 1995 yılında köye gttiğimde, bacalara gelirdi. Sessizdi. Kıymetli eşi Kuldürük ölmüştü. 2000 yılında köye gittiğimde, bacaya gelmişti. Eski cittir değildi. Kimse ile konuşmuyordu, iyice yaşlanmıştı. Ona sorular sordular, çay iç dediler. Hiç konuşmadı, bacada çömelmiş uzaklara bakıyordu. Sanki bir şeylere küsmüştü. Belkide çok kıymetli eşinin ölümü onu çok derinden sarsmıştı. Sanki uzaklarda onu arıyordu. Birkaç kez daha bacada onu gördüm. Hiç konuşmuyordu. Sordum neden böyle. Hiç konuşmuyor dediler. Eski cittir ile şimdikini karşılaştırdım. Üzüldüm. Sonraları İstanbula kızının yanına gelmiş. Galiba köye de gitmiyormuş. Kim bakacak ona. Bir dönem çocukların çekindiği cittir, sanırım şimdi halen hayatta. Ben o yılrda görümüştüm. Şimdi hiç görmedim. Cittir, iyi ki Dündar lı, iyi ki biz onun gibi bir insana sahip olmuşuz. O içimizden biri. O Dündarlı. Çünkü bu dünya ölümlü bir dünya.
Kipili ve Eyüp, Kipili ve Eyüp, Tay Ahmet ile Bekar Fadiğin çocukları idi. Bedensel değilde, zeka bakımından farklı idiler. Saf idiler. Kipilinin esas adı cumuya idi. Fakat Dündarlı ona kipili derdi. Kipili lağabını onda kime verdi, ben bilemezdim. Bilenler vardır. Eyüp civara içerdi. Ede bi cuvara var derdi. Eyüp belli yaşa kadar dündarda dolaşırdı. Belli yaştan sonra onların meşhur köyü Serkise giderdi. Yıllar yılı orda kaldığı söylenirdi. Kipili, daha ziyade köyde kalırdı. Babasının atı ile ilgilenirdi. Durumları o yıllarda ailece fakir idiler. Köylü onlara pılı pırtı verirdi. Alamancılar yardımcı olurdu. Harçlık verirdi. yiyecek verirdi. Onlar alamancı ve istanbulcular gelince yanlarına giderdi, bir köşede onlara bakarlardı. Onlarda kırıntı verirlerdi. Kipili çoraplarını pantolonun içine sokardı. Eskidn ceketleri ve pantolanları yamalı idi. Şimdilerde güzel giysilere sahipler. Kipili kendi kendine söverdi. Dündarlılar ona, Kipili kipten bacağı çöpten derlerdi. Tepecük başı yarbaşı kipili Ahmedin (…) gardaşı derlerdi. Kipili kipili katuklu çorbamızı yiyek diye, Eyüp ve Kipili birbirlerine seslenişini, Dündarlılar hep söylerdi. Saf idileri. Fesatlık, kin, garez, goğ, gaybet bilmezlerdi. Ruhları temiz idiler. Dünya malında gözleri yoğ idi. Karınlara doysun ve cüvaraları olsun yeter idi. Sanırım kipili cuvara içmezdi. Kipili başkalrının işine yardımcı olmaz idi. Ameliyatluyum dermiş. Cemlere gelip oturulardı. İnsanlar şağkalarını atardı, Tay Ahmedin kucağına oturması için yanına gönderirlerdi. O da giderdi. Bir seyir olurdu. Tay Ahmet bağırır bir velvele kopar idi. Cin deresi, sayuğukızı, Kipili nin at ile en çok gittiği yerlerdi. At köyde tek onlarda var idi. Eyüp çok ciğerci idi. İnsanları çok sever idi. Evliya gözü ile halk ona tapardı. Dündarlılar, kipilinin bir gün otu sırtına alıp, ata bindiğini, otu niye ata yüklemdiğini sormuşlar, Kipili de at yorgun demiş. Dündarlılar bunları söyeleyip gülerlerdi. Kipili ile Eyübün çok hikayelerini. Dündarlılar anlatıp gülerlerdi fakat onları korur ve onlara sahip çıkarlardı. Kipili bardağını, kaşuğunu cebinde taşırdı. Dündarlılar öyle isterler idi. Kipil ve eyüp ile samimi olunca, ayu seni arzuladım derlerdi. Kipili ve Eyübün anaları Bekar Fadik bu dünyadan göç ettiğinde, bu onlar için zor oldu. At, şeker, un, katuklu çorba bunlar için önemli idi. Esasında bunlar Dündarlılar için de önemli idi. Tay Ahmet istanbulda vefat etti. Tanrıdan ikisine de rahmet dilerim. Mekanları cennet olsun. Kipili anam dursa eyiyidi dermiş.

Onların bakımı için. Kardeşleri Bekir kabuk ve bekteş kabuk var idi. Onlar gibi değillerdi. Çalışkan çocuklardı. İstanbula geldiler, çalıştılar ve mal, mülk edindiler. Kipili yi istanbula getürdüler. Baktılar. Fakat Kipili istanbulda duramazdı. O dağların, ağaçların, Dündarın insanı idi. Başka yerde yaşayamazdı. Yazın o Dündara giderdi. Birileri kışın dündarda kalsa idi o da kalacaktı. Fakat Dündarda kışın eskisi gibi kalan yok idi. Bu durum ister istemez kipiliyi de etkiliyordu. Eyüp ise sır olmuştu. Habar ucar yoğ idi. Arada sırada çıkar görünürdü. Ben eyüp ve kipiliyi tanımaktan çok keyif almışımdır. Eyüp gibi içi temiz, saf, içinde kin almayan insanı bulmak şimdi zor idi. Kipili ve Eyüp iyi ki Dündarda bizler ile yaşamışlar. Keşke ruhsal ve zeka durumları iyi olsa idi hep sevinr idik. Fakat biz onları öyle kabul ettik. Onlar iel ilgili birilerinin muhakkak anlatacağı şeyler çoktur. Şimdi dündara gitseniz, eski kipili ve eski Eyübü bulamazsınız. İnsanlar değişti, duygular değişti. Kipili ve eyüp değişmedi. Bunlar dışında herkes değişti.
İnin önü Tokat-Almus yolu üzerinden eskiden kalayçının otobüsü veya Azizin minübüsü ile Gelirken kavisli yolların arasından, hemen İnin önü o muhteşemliği ile görünür idi. Görünce herkes etkilenirdi. O görüntü Muhteşemdi. Anlardınız ki, Dündara yaklaştınız. İnin önü veya içi oyuk ve devasa idi. içe doğru oyuktan oluşmuş taş idi. İçeri girdiğinizde sığırcık kuşları, yarasalar dikkati çekerdi. Ayılar da belkide yatmak için kullanmış olabilirlerdi. İnin önünde çok sayıda fındık çalısı vardı. Gölkıyısından, çukurun pınardan dedeşgilin tarlalardan büyük çukurdan, dinlene dinlene oraya çıkılır idi. Gölkıyısından yakın gözükse de çıkmak zor idi. İnin önünün yanında kızıl in, delüklü kaya da vardı. İnsanlar kızılinden geçerek yaylaya yalunuz pınar üzerinden de giderdi. Bu yolda karyatağın yalak üst kısmda genişçe yayılırdı. İn, kızıl in, delüklü kaya buralarda muhtemelen eski Anadolu uygarlıkları yaşamış olmalılar. Esasında bir antropolog, bir jeolog gelip burayı bir incelemeli. Bİr C14 (karbon 14 ) yöntemi ile yaş tayini yapmalılar. Buralar büyüleyici idi. Tek başına kimse gidemezdi. Korkulurdu. Büyüleyici yerler idi. Tek gidenler ise de muhakkak korkar idi. Oralar çıkıp aşağıya bakmak, muhteşem idi. Çukurun pınardan sola doğru Lalelik ten de buraya gidebilirdiniz. Ben bu Lalelik yolunu çok severdim. O kızak yolu çok güzeldi. Yol kenarında sınırılara örülen taşlar yolu daha da güzelleştiriyordu. Lalelik in üzerindeki yerlerde keklikler olurdu. Fındık toplamak orada zevkli olurdu. Eskiden bu civarda çam ağaçları çok fazla derlerdi. İnsanlar kese kese tek tük çam ağacı kalmıştı. Bu çam ağaçları yanına gittiğinizde vuuuğ vuuuğ diye bağırırdı. Sanki evliya idiler. Korkutucu özelliği vardı. Sanırım bir çam ağacıda ağcağran trafında vardı. Şimdi o çamlar durur mu ola ? Çmların diplernden kozalak ve çıra ile çay demlerdik, içerdik. Ne güzel olurdu. Bir zamanlar oraları insanlar ile cıvıl cıvıl idi. Ekin, ot biçen, kızak yükleyen, genç, kuzu güden. Çay demleyen. Mal güden. O insanların çoğunluğu şimdi taşlaştı, aramızda değil. Issız oldu, viran oldu. Yaban ortamına geri dönüldü. Ve Kene kapladı. Aşık mahsuni ne güzel demiş: Dumanlı dumanlı oy bizim eller, oturup ağlasak delisin derler ? Veya Muhlis Akarsu ne güzel demis Yokluk beni mecbur etti, gurbeti ben mi yarattım

Dündar metellerini hepsini birilri toplasada yazsa okusak. Cumukgilin müslüm bilür idi, der idü. Bunları toplyalim, bunlar Dündar metelleri olsun. Metel, bilmece anlamina gelmektedir.

AşağıOba, YukarıOba, Ortamahale Dündarlılar, aşağoba, yukaroba derlerdi, yarenlik, şaka ederler idü. Aşağıoba, Ceritgil, musağil, mısırgil idi. Yukarıoba, sofuğul, delimustağgil (cemekgil, kemtergil, osmangil) , dedeşgil (kırhüseyingil, kürthüseyingil, cumukgil, hümmetgil, şeyhgil, çakırlar) idi. Bir de ortamahalle var idü. Eyüpgil, dervüşgil, topçuğil idi. Bazen Dündarlılar ortamaallenin bir kısmını aşağıobaya, bazılarını yukarı obaya katardı. Şöyle derler idü. Aşağıoba çokluk yediği kışlık, yukarı oba azlık yediği yazlık. Başka şekilleri de vardır muhakkak. Derler idü ki, ortamahallenin gözeli çoktur, kart yeter, tay ahmet, doktor. Bazen bağırırlar idi. Aşağıobada kurban var, mısırgilde, musağilde kurban var derler idi. Kaşuğu kapan koşar idü. Kaşıklar tahta kaşuk veya metal kaşık idi. Metal kaşukların bazılarının sapının ucu delik idü. Herkes kendü kaşuğunu kendi götürürdü. 3 kişi bir bakır tabakta bulgur aşına uzanırdı. Su veya katık olurdu. Sonra işkeve dağıtılırdu. Söğüş eti, genelde ceritgilin Yusuf veya tekeninoğlu dağıtırdı. Pek güzel olurdu. Tadı damakta kalırdı. Dede dua ederdi, gülüşüdük. Sonra da dağılırdık.

Hubyar öyü ve Dündar Köyü
Hubyar köyüne eskiden uzunbelen derler idü. Hubuyarlı, hubuyar tekkesi, tekkeli olarak insanlar arasında söylenirdi. Hubuyar köyü, küçük alt-köylerden (sub-villages) oluşmakta idi. Derlerdi ki bunlar, tekkenin üstü, bekülü, kızılarmut, alibeğgil, …vd. Hubuyarlı eskiden Sivas-Hafik ilçesine kayıtlı idi. Ekonomik ilişkilerden ve ulaşım nedenlerinden dolayı Tokat Almus ilçesine bağlandı. Buna halk karar verdi. Şeyh memmet (Mehmet) var idü. Tekkelinin lideri durumunda idi. Tekkeli adına işleri yürütür idi. Uzun boylu olduğu söylenir idü. Ben görmedim. Hubyara gönül veren köylerce tanınır, saygı görürdü. Tekkeli içinde şeyhe muhalefet edenler olsa da, durum bu idi. Gerçek bu idü. Bugün gelinen noktada bu durumdan 2 dernek, 2 vakıf oluşmuştur. Dündar tekkeli köyünün yamacında idi. Ayrı muhtarlığı var idü. Sivas Hafik ilçesine bağlı kaldı. Dündarı Dündar yapan, tekkelüden bağımsız köy yapan, ceritgil, musağil, mısırgil, dervüşgil, topçuğil, delimustafagil idü. Dedeşgil tekkeliler ile akraba idiler. Kız alıp vermişler idi. Tekkelinin iç işlerine bulamışlar idi. Dede konumunda idiler. Derler idi kü, Kılıçların bir kısmı halen Hubyar köyüne bağlılar. Bu çok yanlış bir durum. Böyle kimseler var ise, nüfuslarını Dündara tam geçirmelidirler. Sofugil ve Eyüpgil de tekkekli ile akrabalığı bir nebze olsun var idi. Dedeşgil, Eyüpgil, Sofugil bu duruma kızmamalılar. Dinamik yaşam böyle idü. Bu bakımlardan Dündar köyü, Hubyar köyünden ayrı bir köydür. Gönül olarak Hubyar dervişe sevgileri ve saygıları vardır, niyaz ederler, kurban keserler. Dedeleri hubyar köyündedir. Bunlar manevi gerçekler idü. Maddi olarak, Dündarlıların hubyar köyü dernek ve vakıflarında üye olmamalılardır. Vakıf ve dernek yönetim ve anlayışlarına karışmamalıdırlar. Üye olanlar ise üyeliğini bırakmalılar. Elbetteki bunlar benim görüşümdür. Kimseyi bağlamaz. Fakat faydasını görürsünüz. Elbetteki Hubyar dernek ve vakıf yönetimi ile, Dündar derneği her alanda işbirliği edebülürler.


Ağustos sonu ekin, ot biçer idü. Kızalr, gelinler lastik ayakkabılarının üzerinde çoraplarını fistanlarına geçirip orak ile biçim yaparlardı. Erkekler de çorapalrını pantolonlarına geçirip, orak veya tırpanla biçim yaparlar idü. Orak ve tırpan körelince taş var idü. O özel taş ile keskinleştrürler idü, orak ve tırpanı. Kızlar, gelünle türkü derler idü. Sevda türküleri idü. Alamanyada, İstanbulda gelenleri görünce ayaklarına deste bağlar idü. Onlar da hediye veriler idü. Akşama doğru, dündarlıların bacaklarındaki çoraplarda pıtırak ta birikmiş olurdu. Bunlar bitki idüler. Top şeklinde , dikenli idüler. Ayıklaması zor idü. Çoraba iyice yapışırlar idü. Bela idüler. Bir kısmı çıksa da dikenleri kalırdı. Vakit alırdı çıkarmak onları. İnsanların kazağına da bulaşırdı. Acaba neden olurdu pıtırak. Anadoluda, Dündarda o zamanlar yaşam şartlar pek çetün idü. Zor idü. Pıtıraak ta o zor ve çetin şartların bir özelliği idü.

Kürt Hüseyin
Dündarda kürt Hüseyin var idü. Uzun boylu idü. Tüm Dündarlılar onu çok sever, hürmet ederdi. Ocak dedesi idü. Atası Yenice ve Hasan idüler. Hüseyin abdalın kürt diyarına gitmesinden esinlenerek kendisine köylü kürt derlerdi. Saf bir kişi idü. Goğ, dedikodu bilmez ve demez idü. Kimseninin gaybetine atmaz idü. Bunun nedeni ana tarafından Eyüpgilden oluşudur. Eyüpgilin saflığı genetik kodunda var idü. Dünya malında gözü yoğ idü. Tüm Dündarlılarda onu sever sayar idüler. Bir dönem muhtarlık yapmış idü. Kızağı, kağnısı, ineği, yaylası, koyunları, kuzuları, döveni, harmanı var idü. Karısı deliğürdün kızı bu sistemi ve kürt hüseyini ayakta tutan becerikli ve yiğit kadın idi. Mekanı cennet olsun. Kürt hüseyinn kızak ile ekin , ot getirdiğini, harmanda düven sürdüğünü hatırlarım. Çayı sevmezdi. Katık içmesini ve yoğurdu severdi. Helle çorbası odlumu mutlu olurdu. Oğulları, gelinleri ve torunları çoğ idü. Yazın gelir hanesini şen ederler, ekin, ot, ve mal davarlarını güderlerdi. Kürt hüseyin 12 tane kurban kesmiş ve tüm oğul ve gein ve torunlarını çağırmıştır. Tekkeliller 12 kurbanı halen hatırlarlar. Kürt Hüseyin almanyaya gitmiş, gezmiştir. Getirdiği, foter, guguklu saat ve baston meşhurdur. Guguklu saat odasında öter dururdu. Kürt Hüseyin 1976 da gözünden katarakt amaliyatı da olmuştur. Odasında son zamanlarda yatmayı severdi. Ekin, ot işini yavaş yavaş bıraktı. Bir yere çıkmaz olmuştu. Karısı deliğürt ona tüfek der idü. Bazen gacalak der idü. Yayladan gelip bağırırdı. Ne yatıyonuz, eşeğini satan yedi der idü. O sırada eşek anırırdı ahurda. Acıkmıştı. Torunları sesi duyar duymaz korkar, hemen kuzuları, öküzleri otlatmaya giderlerdi. Kürt Hüseyin fazla bir yere çıkmaz idü, son zamanlarda. Çok kimse yanına gelir idü. Bir şeyler danışır idü. Anlatırdı. Hızr ilmi kuvvetli idü. Bir zamalr cemlerde dedelik yapmış idü. Çok kitap okumuştur. Cemek hasan da yanına gelir idü. O cemek hasanının yanına gitmez idü. Cemekhasanın ona ayıplı bir hitabı varidü. Kızmaz idü. Herkese söyler idü. Kimseye batmaz idü ayıplı sözleri. 1981 de dündara yol geldiğinde kürthüseyin hayatta idü. Yolun geldiğini gördü. Sevindi. Son zamanlrda iyice yatalak olmuştu, ağzının içinde örümcek ağı olduğunu söyler, dişleri ile oynar ve bolca tükürürdü. 1982 de bu dünyadan göçüp gitti. Mekanı cennet olsun. Nur içinde yatsın. Dündarlı, Tekkeli ve onu tanıyan herkes çok üzüldü. Oğulları sanırım son yolculuğunda yanında olamadı. Şeyh memmet nasıl tekkelinin lideri ise, kürt Hüseyin de Dündar için öyle idü. Şeyh memmedin muhalafeti vardı, kürt hüseyinin öyle bir muhalefeti Dündarda yoğ idü. Bana göre kürt hüseyinin, Şeyh mememte göre bir ağırlığı ve üstünlüğü vardı. Kürt Hüseyin tekkeli içindede sevilir sayılırdı. Fakat kürt Hüseyin siyaset ve politika bilmez idü. Saf idü. Şeyh memmet bilür idü. Sanırım bu eyüpgil saflığı, kürt hüseyini sevilen, sayılan biri yapmıştır. Bilge kişi idü. Hızır ilmünü bilürdü.


Tütün ve tablası, Birinci, Bafra sigaraları , gazlı çakmak, Sivas bıçağı ve köstekli saat Hatırlarımda, 1970 ve 1980 li yılarda, dündarda yaşlı insanlar, Sivas ve tokattqan tütün alırlardı. Tütünü tütün tablası vardı ona koyarlardı. Metal, küçük kare şeklinde idi. Tütünü sarmak için ufak kağıtlar vardı. Onlarda tablanın içinde idiler. Çay içiminden sonra dündardaki insanlar, ceket giyerledi, ceketin cebinden tablayı çıkarırlardı. Dikkatli izlerdim. Yavaş yavaş ve keyifle bir miktar tütünü kağıda soyup yuvarlar ve sararlardı. Sardıklarını dizlerinin üzerinde hafifçe gezdirirler idü. Sonra ağızlarına değdirip ıslayıp yapıştırılardı ve ortaya bir sigara çıkardı. Bu biraz uzun sürerdi. Bir emek harcanırdı. Keyifle seyrederdim. Ortaya bir sigara çıkardı. Filtresi yoğ idi. Sonra ceblerinden gazlı Sivas çakmağını çıkarırılardı. Çakmağı çakarlardı ve çakmak forslu idi. Sigarayı yakıp şöyle bir içine çekip tüttürürlerdi. Keyif alırlardı. Başlardı sohbet. Sonraları, Birinci ve Bafra sigaraları çıktı. Bunlar filtresiz idüler. Hazır sarılmış sigarlardı. Tekel ürünü idiler. Bir de Asker sigaraları vardı. Askere gidenler getirirdi. Daha sonra Alamancılar Malboro getirdiler. Gençler bunu içerlerdi. Yaşlılar pek tenezül etmezlerdi. Dündarda bir de herkeste bir Sivas bıçağı olurdu. Ortası ağaçtan yapılmış iki uçlu biri kısa diğer uzun keskin siyah güzel ve forslu bıçaklar var idü. Yaşllar Alma soyarlardı, keyifle yaparlardı. Çocuklar sipsiden düdük yaparlardı, fındık çalılarından kendilerine davar ve mal gütmek için değnek yaparlardı. Hemen herkesin bir değneği var idü. Dündarda erkekler ceket giyerlerdi, ceket altında kolsuz kumaştan yelek var idü. Yeleğin cebinden köstekli saatlerini çıkarıp şöyle bir bakarlardı. Dündardaki bu yaşlı insanlar 1970 li yıllarda İstanbula geldiğinde uğrarlardı, tütün tablasından sigara sarışları, içişleri, köstekli saatlerini çıkarıp saate bakışları ve Sivas bıçağı ile alma ve portakal soyuşları halen hatırımdadır. Sigarayı içlerine kadar çekip kuvvetlice tüttürürlerdi ve keyif alırlardı



Dündarlı ve Hubyarlılara tavsiyeler
Aşağıdaki sosyolojik analizler göz önünde bulundurulduğunda, bir Dündarlı ve Hubyarlının yapması gereken, çocuklarını geleceğe hazirlamalrıdır. Onların eğitimine para ayırmalılar, iyi bir İngilizce öğrenmelerini sağlamalılar. İlkokulda onlara iyi bir alt yapı verirlerse, Fen lisesi ve Anadolu liselerini kazanabilirler. Buradan üniversiteye girebilirler. Sorun üniversiteyi bitirdikten sonra başlıyor. Bakanlığın verdiği burs sınavlarına girip, mutlaka USA, Japonya, Avrupaya lisanüsütü eğitim için gitmeliler. Orada, ekonomi, mühendislik, tıp , hukuk, uluslararası ilişkiler, fen bilimleri alanında uzamanlaşmalıdır. İngilizceleri daha da pekişir. Dönünce devletin teknokrat ve bürokrat kadrolarına geçmeleri kolay olur. Veya dev şirketlerin üst düzey kısımlarında önemli görevlere gelirler. Böylelikle, milletvekilliği, bakan olma şansları artar. Daha iyi bir yaşam standardına ulaşırlar. Neticede Dündara ve hubyar köylerine tüm bunlar pozitif katkı olarak yansır. Sıradan bir ünversite mezunu olma yerine şartları zorlayıp daha iyiye doğru mücadele edilmesi gerekecek. Tüm bunlar sabır, uzun bir maraton işi. Dündarlıların ve hubyarlıların bu çocuklardan para kazanma, bir an önce evlendirme gibi beklentileri olmamalı, onları rahat bırakmaları gerekir. Aksi taktirde çocuklar da ailelerin alışkanlıklarını kazanır, toplumda eriyip, kaybolup giderler. Dündarda 1950 li – 1970 yıllarda çocukların giyim kuşamları iyi değildi. Fermuarları yoktu pantolonların. O çocuklar İstanbula ve Avrupaya gittiler. Çalıştılar para kazandılar. Çocuk sahibi oldular. Çocuklar büyüdü, onlar da evlendiler. Onların da çocukları oldu. İşte tam da fırsat , bu çocuklara eğitim alanında yatırım yapılmalı. Dündarlı ve hubyarlı devlete teknokrat ve bürokrat yetiştirmeli, dv şirketlere yönetici yetiştirmeli. Poltika ve siyasette ancak böye etkili olabilir.
 
  Toplam 72323 ziyaretçi  
 
BU SITEDE YAYINLANAN TÜM BILGILER DÜNDAR KÖYÜNE AITTIR Webmaster: Muharrem Cukaci - Editör: Tuncay Cukaci Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol